Kayıtlar

Nasıl Ölmek İstersiniz?

  Nasıl Ölmek İstersiniz?         İnsan zaman zaman kendi ölümünü düşünür. Sessiz bir gecede yatağına uzanmışken ya da kalabalık bir sokakta yürürken aniden bir düşünce çarpar zihne: “Acaba ben nasıl öleceğim?”       Yatağında huzurla uyurken mi? Belki de sevdiklerinin gözyaşları eşliğinde bir hastane köşesinde… Ya da bir sabah kahvesini içerken, aniden gelen bir kalp kriziyle. Her birimizin zihninde ideal bir ölüm biçimi vardır belki. Kimi ağrısız ister, kimi sevdikleri yanında olsun ister, kimi kimseye yük olmadan sessizce gitmeyi arzular.        Ama aslında mesele ölümün nasıl geleceği değil. Mesele, ölüme kadar olan o hayatı nasıl yaşadığımızdır. Çünkü ölüm; son değil, bir kapıdır. Ve o kapıdan nasıl geçeceğimiz, o kapıya nasıl vardığımızla ilgilidir. Allah'ın emrettiği şekilde yaşanmış bir ömür, hangi şekilde biterse bitsin, kıymetlidir. Sevgiyle, merhametle, adaletle dolu bir hayat… Kalbinde kin taşımayan, gözünden harama...

Zihnin Zinciri Alışkanlığın Köleliği

  Zihnin Zinciri Alışkanlığın Köleliği          Kölelik deyince aklımıza önce demirden zincirler gelir, bilekleri ezen kelepçeler, gözleri karartan karanlık zindanlar… Oysa insanın en derin ve en sinsi köleliği, zihnindekidir. Görünmezdir, sessizdir, alışılmışlığın içinde saklanır. Bu kölelik, dışarıdan dayatılmaz içeriden kabul edilir. Ve işte bu yüzden, en güçlü prangadır.       Zihin bir kez boyun eğmeye alıştı mı, bir kez itaat etmeyi konfor bellediyse, artık o zihnin önüne ister altından bir özgürlük kapısı koy, ister göğe açılan bir merdiven… Hiçbiri anlam ifade etmez. Çünkü esaretin sıcaklığına alışan bir düşünce, özgürlüğün serin rüzgârını tehdit sayar. Hatta o rüzgârın kendisini hasta edeceğine inanır. Özgürlük onun için bir belirsizlik, bir tehdit, bir yalnızlıktır artık.        Alışkanlıkla örtülmüş bir kölelik, kişi farkında bile olmadan yerleşir ruha. Başlarda sorguladığı her şey, zamanla “doğru” olarak kabul ...

Tıkış Tıkış Evler, Yorgun Ruhlar

  Tıkış Tıkış Evler, Yorgun Ruhlar       Evin içi nefes almıyor artık. Her köşede bir obje, her rafta bir biblo, her duvarda anlamsız bir dekor. Nefes almıyor oda. Işık bile zor geçiyor kalın perdelerin ardından. Halılar kalın, koltuklar büyük, sehpalar süslü, ama yürek dar. Çünkü bu ev bize ait değil. Biz bu evde sadece yer kaplıyoruz. Asıl sahipleri eşyalar.       Oysa bir zamanlar ev, korunmak içindi. Dinlenmek, kendin olmak, kendi kendine kalmak için. Şimdi ise her köşe dergi kapağına benzemeye çalışıyor. Misafir gelirse ne düşünür diye değil, sanki birileri sürekli izliyormuş gibi. O duvar saati, gerçekten saati mi gösteriyor, yoksa sadece orada durmak için mi var? O devasa yemek masası, yılda kaç kez tam kadro kullanılıyor? Ve vitrin... İçinde cam cam üstüne yığılmış, neyi anlattığı belirsiz hatıra kırıntıları.       Sadelik artık yoksulluk gibi gösteriliyor. Az eşya, eksiklik sayılıyor. Oysa fazlalık, zihni boğan bir zincir. Kapit...

Hüzünlü Bir Cümle; Tadı Tuzu Kalmadı Bayramların-2

Hüzünlü Bir Cümle; Tadı Tuzu Kalmadı Bayramların-2         Eski zamanlarda dualarla açılırdı bayram sabahları, şimdi bildirim sesleriyle. Gözyaşıyla yıkanırdı eller, şimdi selfie ışığında kayboluyor o eski ellerin hüznü.        Bayramlar eskiden annemin kalbinde pişerdi, şimdi otellerin açık büfesinde yavanlaşıyor.        Parklar, tatil beldeleri dolu, yollar kilit ama evler bomboş. Dede bekliyor kapıda, torun tatil rotasında.       Anne sofrayı seriyor ama sandalyesi hep eksik. Baba ellerinde bayram harçlığı kimse harçlığın aslında çocuklara cömertliği aşılamak amacıyla verildiğini bilmez, kimse fark etmiyor artık o bir çift mahzun gözü, ne de titreyen bir sesin içinde saklı kalan "Hoş geldin"i…       Bayram namazları, artık erkenden dönülen bir angarya, peygamber efendimizin (sav) gülümsediği o kutlu sabahlar, şimdi yobazlıkla yaftalanır oldu.         Ekranlarda başka bir...

Hüzünlü Bir Cümle; Tadı Tuzu Kalmadı Bayramların-1

  Hüzünlü Bir Cümle; Tadı Tuzu Kalmadı Bayramların-1         Bir zamanlar, bayram sabahları çocuk kahkahalarıyla uyanırdı evler… Mis gibi sabun kokusu, yeni alınmış ayakkabıların sevinci, annemin elinden çıkan bayram kahvaltısı, ve kalpten kalbe uzanan dualar vardı. Şimdi? Bayram demek, uzaklara kaçış oldu. Tatil fırsatı… Boş sokaklar, sessiz camiler... Ne bayramlaşmalar eskisi gibi, ne de yüreklerde o eski coşku. Büyüdük… Ama mesele bu değil. Çocukluğumuzu özlemek de değil yalnızca. Asıl mesele; modernliğin gölgesinde kaybettiklerimizde. Dini değerlerimizi, Peygamberimizin emanet ettiği bayram ruhunu, gittikçe unutur olduk.        Sanki ibadet etmek utanılacak bir şeymiş gibi, sanki dini yaşamak geri kalmışlıkmış gibi fısıldıyor birileri… Ve biz, o fısıltıya kulak verdikçe bayramlarımız da sustu, ruhunu yitirdi. Bayramları tekrar bayram kılmak, yeniden hatırlamakla mümkün.        Bir tebessüm, bir dua, bir ziyaretle, Alla...

Sonsuzluğa Açılan Kapının Anahtarı Ölüm

  Sonsuzluğa Açılan Kapının Anahtarı Ölüm Bir gün, hepimizin adını sessizce fısıldayan bir rüzgâr gelecek. Ne vakit, hangi saatte, hangi sokakta bilinmez. Ama o geldiğinde, dünya susacak. Kalp bir anlığına duracak; ruh ise kanatlanacak. Ölüm... Ne karanlık bir son, ne de ürkütücü bir yok oluş...Bilakis, vuslattır. O, Rabb’ine dönmenin, gerçek yurduna kavuşmanın ilk adımıdır. Bir misafirhanede geçen ömrün ardından, ebedi yurda dönüş biletidir. Biz buraya ait değiliz. Dünya, sadece gölgelerle dolu bir bekleme salonudur. Ölüm, perdenin aralanmasıdır. Zahiri bitişin ardındaki hakiki başlangıçtır. Kimi korkuyla bekler onu, kimi umutla...Ama mümin bilir: Ölüm, rahmettir. Sabırla karşılanan, tevekkülle kucaklanan ilahi bir misafirdir. Çünkü onun ardından Cennet kapıları aralanır; çünkü onun ardında, Allah’ın vaadi durur. Kaderin sessiz adımıdır ölüm. Her ruh, bu kadere doğar; her beden, bu vedaya yazgılıdır. Ama bu veda, yalnızca dünyaya... Sevdiklerimizle aramıza mesafe koyar a...

Lezzetin Ötesinde Bir Yemek Duası

  Lezzetin Ötesinde Bir Yemek Duası         Yine nimetlerle donanmış bir sofrada, kırıntılar bile bir hikmeti fısıldarken, başımızı eğiyoruz. Ey her nimetin sahibi olan Yüce Sultan! Biz ki, senin kudret elinden çıkan bu sayısız lezzetleri tadarız ama aslını bilmeyiz. Sen ki, gölgeleri gösterdin; şimdi de bizi asıllarına ulaştır.      Dünya sofrasında tattırdıkların, ahiret sofrasında doyurucu olsun. Burada bir lokmada aldığımız huzur, orada sonsuzluğa taşsın. Yolumuzu bu çöl ortasında kaybettirme. Bizi un ufak edip rüzgâra bırakma. Huzuruna al; kapından kovma. Merhametinle sar bizi, öyle ki, bir kırıntı bile umudu beslesin içimizde.        Senin emrinle verilen her nimet, bizde bir şükür tohumu eker. Bu tohum yeşersin; sana boyun eğen, minnettar kullarından olalım. Ey Rahman! Bize tattırdığın her lezzeti bir secdeye vesile kıl. Zeval ile bizi hüsrana uğratma, uzaklıkla canımızı yakma.      Senin muhtaç ve sa...